sakarya escort belek escort adana escort antalya escort ankara escort aydın escort bursa escort gaziantep escort istanbul escort samsun escort balıkesir escort mersin escort konya escort eskişehir escort izmir escort sınav analizi denizli vip transfer kocaeli escort malatya escortmaltepe escort muğla escort manisa escort sivas escort tekirdağ escort tokat escort uşak escort yalova escort yozgat escort trabzon escort afyon escort aksaray escort amasya escort ardahan escort artvin escort bartın escort bayburt escort bolu escort burdur escort çanakkale escort çankırı escort çorum escort edirne escort elazığ escort erzurum escort erzincan escort kırşehir escort van escort zonguldak escort giresun escort gümüşhane escort hakkari escort ığdır escort ısparta escort kahramanmaraş escort karabük escort karaman escort kars escort kastamonu escort kırklareli escort kütahya escort nevşehir escort niğde escort ordu escort osmaniye escort rize escort şanlıurfa escort siirt escort sinop escort şırnak escort tunceli escort yozgat escort tokat escort tekirdağ escort kütahya escort balıkesir escort aydın escort edirne escort sivas escort uşak escort adana escort adana escort adana escort adana escort adana escort adana escort adana escort vergi konseyi görüntülü sohbet urla siyaset haberleri ankara magazin istanbul magazin yalova magazin kütahya magazin elazığ magazin adıyaman magazin tokat magazin sivas magazin batman magazin erzurum magazin afyon magazin malatya magazin ordu magazin trabzon magazin mardin magazin eskişehir magazin denizli magazin muğla magazin van magazin aydın magazin tekirdağ escort balıkesir magazin samsun magazin kayseri magazin manisa magazin hatay magazin diyarbakır magazin mersin magazin kocaeli magazin gaziantep magazin konya magazin sakarya magazin antalya magazin bursa magazin izmir magazin istanbul otomobil fiyatları istanbul ekonomi istanbul eğitim istanbul seyahat istanbul gezi rehberi antalya alışveriş merkezleri antalya ticaret
DOLAR 42,8044 0.17%
EURO 50,1756 -0.07%
ALTIN 5.971,320,28
BITCOIN 3758237-0.17208%
Eskişehir
°

SABAHA KALAN SÜRE

YASSIADA BAŞKANLIĞINI REDDEDEN YÜKSEK HAKİM

YASSIADA BAŞKANLIĞINI REDDEDEN YÜKSEK HAKİM

ABONE OL
Aralık 16, 2025 13:31
YASSIADA BAŞKANLIĞINI REDDEDEN YÜKSEK HAKİM
0

BEĞENDİM

ABONE OL
" />

Bir sabah size devletin en tepesinden bir teklif geldiğini düşünün. “Bu davaya sen bakacaksın” deniyor. Ama dosyayı açtığınız anda şunu görüyorsunuz: Mahkeme, sanıklar için sonradan kurulmuş. Kararlar temyize kapalı. Sonuç ise baştan belli. İmzanız, hukuka aykırı bir süreci meşru gösterecek. Reddederseniz yalnız kalacaksınız. Kabul ederseniz tarihe geçeceksiniz; ama nasıl bir tarihe? 1960 yazında Yargıtay Birinci Başkanı Recai Seçkin tam olarak bu soruyla karşı karşıya kaldı. Ve herkesin “evet” dediği yerde, tek başına “hayır” dedi.

27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi, yalnızca bir hükümetin devrilmesi değil, aynı zamanda Türkiye’de hukukun sınandığı en sert kırılmalardan biriydi. O gün tanklar sokaklara çıktığında, Meclis dağıtıldığında, seçilmiş bir iktidar görevden uzaklaştırıldığında, asıl büyük sınav yargının önüne geldi. Çünkü siyasetin sustuğu yerde konuşması beklenen şey hukuktur. Ne var ki 27 Mayıs sonrasında konuşan hukuk değil, hukukun yerine ikame edilen bir irade oldu. Yassıada’da kurulan ve adına “Yüksek Adalet Divanı” denilen mahkeme, tam da bu iradenin ürünüydü. 

Bu mahkemenin başına kimin getirileceği meselesi ise, Türk hukuk tarihinin en öğretici kırılma anlarından birini barındırıyor. Çünkü Milli Birlik Komitesi, Demokrat Partilileri yargılayacak mahkemenin başkanlığı için önce Yargıtay Birinci Başkanı Ahmet Recai Seçkin’i düşündü. Seçkin, mesleki kıdemi, akademik birikimi ve uluslararası hukuk eğitimiyle bu göreve “en uygun” isimdi. Ama o, bu görevi reddetti. Sıradan bir reddediş değildi bu. Gerekçesi nettir, kesindir ve tarihe not düşecek cinstendir: “Bu mahkeme hukuka aykırıdır.”

Recai Seçkin’in bu tavrını anlamak için dönemin atmosferini iyi kavramak gerekir. 27 Mayıs’tan sonra ülkede fiili bir olağanüstü hal vardı. Milli Birlik Komitesi yasama ve yürütme yetkilerini elinde toplamıştı. Üniversiteler, basın ve yargı üzerinde yoğun bir baskı hissediliyordu. Darbe, neredeyse tüm aydın çevreler tarafından alkışlanmış ve hukuki meşruiyet tartışmaları bastırılmıştı. İşte tam bu ortamda, yargının en tepesindeki isimden beklenen, yeni düzene uyum sağlamasıydı. Ama Recai Seçkin, tam tersini yaptı.

Yassıada Mahkemesi, suçların işlendiği iddia edilen tarihten sonra kurulmuştu. Bu durum, hukukun en temel ilkelerinden biri olan tabii hâkim ilkesinin açık bir ihlalidir. Tabii hâkim ilkesi şunu söyler: Bir kişi, fiilin işlendiği tarihte mevcut olan, yetkisi önceden belirlenmiş ve kişiye göre özel olarak kurulmamış bir mahkemede yargılanabilir. Yani mahkeme, sanık için sonradan inşa edilemez. Yassıada Mahkemesi ise tam olarak bunun örneğini oluşturuyordu. Demokrat Parti yöneticilerini yargılamak için özel olarak kurulmuş, kararları temyize kapalı, siyasi iradenin gölgesi altında bir yapıydı.

Recai Seçkin, bu gerçeği görmezden gelmedi. Kendisine teklif edilen mahkeme başkanlığı görevini kabul etmesi hâlinde, hukuka aykırı bir yapının meşruiyetine katkı sunacağını biliyordu. Hukukçu kimliğiyle, “Ben bu mahkemeye başkanlık edersem, bu mahkeme hukukidir” algısının doğacağını da fark etmişti. Bu yüzden reddetti. Sessizce değil, gerekçesiyle reddetti. O anda belki alkış almadı, belki yalnız kaldı ama tarihe kalacak bir çizgi çizdi.

Seçkin’in reddettiği bu görev, Yargıtay Birinci Ceza Dairesi Başkanı Salim Başol tarafından kabul edildi. Başol’un daha sonra yaptığı açıklamalar, Yassıada Mahkemesi’nin niteliği konusunda kendisinin de tereddütleri olduğunu gösterdi. Uğur Mumcu’ya verdiği söyleşide, mahkemenin bir “ihtilal mahkemesi” olarak görülmesinden endişe ettiğini ve Adnan Menderes’in ilk duruşmada “Sizi tanımıyorum” demesinden korktuklarını açıkça anlattı. Bu itiraf, Yassıada yargılamalarının nasıl bir psikolojiyle yürütüldüğünü anlamak açısından son derece çarpıcıydı.

Ancak burada belirleyici fark şuydu: Biri bu yapının başına geçmeyi reddetmişti, diğeri kabul etmişti. Hukuk tarihi de zaten bu farklar üzerinden yazıldı. Recai Seçkin, reddedişiyle; Salim Başol ise kabul edişiyle anıldı.

Seçkin’in duruşu yalnızca Yassıada ile sınırlı kalmadı. 6 Eylül 1960’ta, yani darbeden sadece birkaç ay sonra, Yargıtay’da adli yıl açılış konuşmasını yaptı. Üstelik salonda Devlet Başkanı sıfatıyla Cemal Gürsel oturuyordu. O gün birçok kurum ve kişi darbeden övgüyle söz ederken, Seçkin konuşmasında 27 Mayıs’a dair tek bir övgü cümlesi kurmadı. Demokrat Parti’ye saldırmadı, yeni yönetime methiyeler dizmedi. Bunun yerine hukuk konuştu.

Kuvvetler ayrılığını anlattı. Yargının yürütmeden bağımsız olması gerektiğini vurguladı. Hâkimlerin karar verirken hiçbir makamdan talimat almaması gerektiğini söyledi. Adalet Bakanlığı’nın yargı mekanizması üzerindeki etkilerini eleştirdi ve yargının kendi kendini yöneten bir kurul tarafından idare edilmesi gerektiğini dile getirdi. Bugün “Hâkimler ve Savcılar Kurulu” tartışmalarında hâlâ konuşulan pek çok başlık, Seçkin’in 1960’ta kurduğu cümlelerde zaten mevcuttu.

Daha da önemlisi, adalet ile ekonomi arasındaki ilişkiye dikkat çekti. Adalete güvenin olmadığı bir ülkede ne sermayenin ne emeğin huzur bulacağını söyledi. Hukukun sadece ahlaki değil, aynı zamanda iktisadi bir zorunluluk olduğunu ifade etti. Bu yaklaşım, darbe sonrası “önce düzen” söyleminin tam karşısında duran bir hukuk anlayışıydı.

Konuşmasının en çarpıcı bölümlerinden biri ise hâkimlik teminatına dair söyledikleriydi. Hâkimin, verdiği karar nedeniyle korku yaşamaması gerektiğini, aksi halde adaletin çökeceğini anlattı. Bunu da tarihsel örneklerle pekiştirdi. Fatih Sultan Mehmet ile mimar arasında geçtiği anlatılan dava hikâyesi ve II. Abdülhamid döneminden aktarılan mahkeme anlatısı, hikâyelerin tarihsel doğruluğundan bağımsız olarak, tek bir fikri vurguluyor: Adaletin önünde sultan dahi olsa herkes eşittir.

Recai Seçkin’in bu konuşması bugün hâlâ Yargıtay’ın resmî sitesinde duruyor. Bu bir tesadüf değil. Çünkü bu metin, yargının kendi vicdanına yazdığı bir not gibi. Her dönemde açılıp okunabilecek bir hatırlatma.

Seçkin, bu duruşunun bedelini ağır şekilde ödememiş olabilir. Tutuklanmamış, sürgün edilmemişti. Ama o günün şartlarında, böyle bir reddiyenin ve böyle bir konuşmanın ciddi bir risk taşıdığı açıktı. Herkesin hizaya girdiği bir ortamda ayağa kalkmak, çoğu zaman sessizce dışlanmayı göze almak demekti.

Bugün Yassıada yargılamalarına bakıldığında, verilen idam kararlarının hukuki niteliği hâlâ tartışma konusudur. Ama tartışmasız olan bir şey var: O mahkemenin başına geçmeyi reddeden bir yüksek hâkim var ve o hâkim, hukukun çizgisini siyasetin çizgisinden ayırmayı başardı. 

Recai Seçkin, belki bir davanın seyrini değiştirmedi. Adnan Menderes ve arkadaşlarının akıbetini durduramadı. Ama hukukun onurunu kurtaran bir cümle kurdu. Bazen tarih, sonucu değil, tavrı kaydeder. Seçkin’in mirası da tam olarak budur.

İnsan nasıl hatırlanmak istiyorsa, öyle yaşamalı denir. Kimi gücüyle, kimi korkusuyla, kimi de vicdanıyla anılır. Recai Seçkin, vicdanıyla anılanlardan biri oldu. Bu da bir hukukçunun ulaşabileceği en yüksek mertebelerden biridir.


En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

300x250r
300x250r