sakarya escort belek escort adana escort antalya escort ankara escort aydın escort bursa escort gaziantep escort istanbul escort samsun escort balıkesir escort mersin escort konya escort eskişehir escort izmir escort sınav analizi denizli vip transfer kocaeli escort malatya escortmaltepe escort muğla escort manisa escort sivas escort tekirdağ escort tokat escort uşak escort yalova escort yozgat escort trabzon escort afyon escort aksaray escort amasya escort ardahan escort artvin escort bartın escort bayburt escort bolu escort burdur escort çanakkale escort çankırı escort çorum escort edirne escort elazığ escort erzurum escort erzincan escort kırşehir escort van escort zonguldak escort giresun escort gümüşhane escort hakkari escort ığdır escort ısparta escort kahramanmaraş escort karabük escort karaman escort kars escort kastamonu escort kırklareli escort kütahya escort nevşehir escort niğde escort ordu escort osmaniye escort rize escort şanlıurfa escort siirt escort sinop escort şırnak escort tunceli escort yozgat escort tokat escort tekirdağ escort kütahya escort balıkesir escort aydın escort edirne escort sivas escort uşak escort adana escort adana escort adana escort adana escort adana escort adana escort adana escort vergi konseyi görüntülü sohbet urla siyaset haberleri ankara magazin istanbul magazin yalova magazin kütahya magazin elazığ magazin adıyaman magazin tokat magazin sivas magazin batman magazin erzurum magazin afyon magazin malatya magazin ordu magazin trabzon magazin mardin magazin eskişehir magazin denizli magazin muğla magazin van magazin aydın magazin tekirdağ escort balıkesir magazin samsun magazin kayseri magazin manisa magazin hatay magazin diyarbakır magazin mersin magazin kocaeli magazin gaziantep magazin konya magazin sakarya magazin antalya magazin bursa magazin izmir magazin istanbul otomobil fiyatları istanbul ekonomi istanbul eğitim istanbul seyahat istanbul gezi rehberi antalya alışveriş merkezleri antalya ticaret
DOLAR 42,0578 0,24%
EURO 48,4800 0,44%
ALTIN 5.413,700,04
BITCOIN 4514463-2.50357%
Eskişehir
15°

KAPALI

SABAHA KALAN SÜRE

Menderes’e Kadeh Kaldırdı, Hayatı Sona Erdi

Menderes’e Kadeh Kaldırdı, Hayatı Sona Erdi

ABONE OL
Kasım 2, 2025 16:20
Menderes’e Kadeh Kaldırdı, Hayatı Sona Erdi
0

BEĞENDİM

ABONE OL
" />

Beyoğlu’nda bir meyhane. Masada birkaç dost. Siyasetin gölgesi kapının eşiğinde. Bir kadeh havaya kalkıyor. “Menderes’in şerefine.” O kadeh, Vedat Eczacıbaşı’nın hayat çizgisini kırıyor. Geriye ağır bir aile dramı, fanatizmle beraber gelen hoyratlık ve devlet gücünün insan ruhunu nasıl ezdiğine dair keskin bir kayıt kalıyor.

Eczacıbaşı ailesi Türkiye’nin sanayi hikâyesinde özel bir sayfadır. Baba Süleyman Ferit Demokrat Partiliydi. Celal Bayar’la güçlü bağı vardı, İttihat ve Terakki yıllarından kalma eski dostuydu. Oğullarından Vedat ve Haluk Demokrat Parti’ye (DP) yakındı. Nejat ve Şakir ise Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) çizgisindeydi. Aile, 27 Mayıs sabahı memleket gibi ikiye bölünmüştü. Bir evin içinde iki siyasi dil vardı. Bir yanda ihtilali “normalleşme” sayanlar, öte yanda “haksızlık” diyenler.

Kırılma anı Gaskonyalı Toma Meyhanesinde yaşandı. Vedat Eczacıbaşı 27 Mayıs’ta devrilen eski Başbakan Adnan Menderes için kadeh kaldırmıştı. Yan masadaki CHP’li gençler itiraz ettiler buna. Söz ağızdan çıkmıştı, geri dönememişti. Tartışma büyüdü, emniyet devreye girdi. Şakir Eczacıbaşı’nın “Çağrışımlar Tanıklıklar Dostluklar” adlı anı kitabında anlattığına göre gençler serbest kaldı, Vedat Eczacıbaşı tutuklandı. Vedat Eczacıbaşı’nı kimin ihbar ettiği tartışmalıydı. Vedat Bey’in kızı Pınar Eczacıbaşı yıllar sonra bir ismi öne sürdü: Alev Coşkun. 

Kadeh kaldırdığı gerekçesiyle başlayan zorlu süreç, Balmumcu’daki cezaevinde devam etti. Eczacıbaşı ailesi, Vedat Bey’i kurtarmak için tüm imkanlarını seferber etti. Savcıya ulaştılar. Savcı “Kadeh kaldırmak suç olmaz” demişti ama basına yansırsa “süreç uzar” uyarısını da eklemişti. Aile gazetelere gitmiş, rica etmişti. Sözler verilmişti. Olay duyurulmayacaktı. Ancak sonra manşetten verildi olay. Vatan Gazetesi hadiseyi büyütmüştü. Aile ile gazete arasındaki yakınlık, etik tartışmayı daha acı kılmıştı. 

Şakir Eczacıbaşı olaya çok şaşırdı, çünkü Vatan’ın genel yayın yönetmeni Özcan Ergüder çok yakın dostuydu. Hatta Özcan Ergüder, olayın büyütülmemesi için diğer gazetelere Şakir Eczacıbaşı ile birlikte gitmişti. Vatan’ın başyazarı Ahmet Emin Yalman’la da ailecek yakınlıkları vardı Eczacıbaşı’ların. Büyük hayal kırıklığı yaşadılar. Bir dönemin basın–siyaset–sermaye ilişkileri böyle görünmüştü: Yakınlık korumaya yetmemiş, manşet dostluktan güçlü çıkmıştı.

Vedat Eczacıbaşı cezaevinde çok zor günler geçiriyordu. Cezaevi günleri ağırlaştıkça ruhu da ağırlaşmıştı. Vedat Eczacıbaşı önce alaya vurmuş, sonra suskunlaşmıştı. Depresyon derinleşmişti. İntihar girişiminde bulundu, kurtarıldı, Askeri Hastane’ye yatırıldı. Ailenin görüştüğü nörolog albayın sert ve soğuk tutumu, tıbbi protokol ile insanın kırılganlığı arasındaki uçurumu büyüttü. Ailenin istediği dış konsültasyon reddedildi. “Cezaevine girenlerde bu tepkiler görülür” cümlesi dosyaya klişe bir damga gibi düştü. Oysa orada bir insan vardı. Korku, utanç, onay arayışı, suçsuzluk hissi ve çaresizlik aynı bedende toplanmıştı.

Sonra Bakırköy’e sevk edildi Vedat Bey. Başında bekleyen hemşireleri atlatıp babası Ferit Eczacıbaşı’nın ürettiği limon kolonyasını üstüne boşalttı ve cebinde sakladığı kibritle kendini ateşe verdi. Askeri yönetimin izniyle Cerrahpaşa Hastanesi’ne kaldırıldı. İlaç tedavisi uygulandı ve çektiği acılara dayanamayacağı düşünülerek Amerikan Hastanesi’nde ameliyata alındı. Görünüşte ameliyat başarılı olmuştu. Hatta Vedat Bey gözlerini açtığında ailesine gülümsedi ve konuştu.

Ailesi onun iyileşeceğini sanıp çok sevindi. Ancak ertesi gün böbrek yetmezliği yüzünden komaya girdi Vedat Eczacıbaşı. 46 yaşındayken, biri 1,5 yaşında, öteki de hiç görmediği 3 aylık kızlarını ardında bırakarak hayata veda etti. İsimleri Deniz ve Pınar’dı. En ağır emanetler onlardı.

Cenazenin defni meselesi ikinci bir kırılma noktasıydı. İzmir’e defne izin verilmemişti. Milli Birlik Komitesi’nin İzmir Valisi olarak atadığı Tuğgeneral Burhanettin Uluç, “gösteri olur” diyerek engelledi İzmir’de defni. Baba Süleyman Ferit isyan etti: “Oğlumun cenazesi İzmir’e gelecek.” Son söz bir aile büyüğünden geldi. “Saffet Hanım’ı, çocuklarını, onların işlerini düşünmek zorundasın. Bir baba olarak öteki çocuklarına da karşı sorumluluklarını da düşün” uyarısı, Süleyman Bey’e boyun eğdirdi. Eşine ve çocuklarına verilebilecek zarar, ona geri adım attırdı. Vedat Bey, İstanbul’da defnedildi. Dosya İstanbul’da kapandı. 

Bu dram yalnız siyasetin çıplak diliyle okunsaydı eksik kalacaktı. Şakir Eczacıbaşı’nın satırları, aile içi dinamiği de açmıştı. Büyük ağabey Nejat’ın parlak başarısı, babanın onay ölçütü olarak “başarı”yı merkeze alışını güçlendirmişti. Vedat, ağabeyi Nejat’ın gölgesinde kalmıştı. Onay ihtiyacı derinleşmişti. Menderes’e kadeh, sadece siyasi bir tavır değil, baba ile aradaki mesafeyi kapatma çabası da olabilmişti. “Ben de varım” demenin dramatik bir biçimi gibi görünmüştü. Siyaset evin içindeki psikolojiyi etkilemiş, psikoloji siyasetin taşlarını yerinden oynatmıştı.

Basının rolü ayrıca konuşulması gereken bir başlık. “Manşet” ile “insan hayatı” karşı karşıya geldiğinde, haber değeri ile zarar ilkesi arasındaki çizgi daha özenli çizilmeli. O gün çizilmedi. Yargı pratiği de öyleydi. Tutukluluk tedbir olmaktan çıkıp cezaya dönüşmüş, belirsizlik psikiyatrik krizi tetiklemişti. Tıp cephesinde de mesleki bilgi insani sezgiyle buluşmadı. Hastanın çöken psikolojisi dikkate alınmadı. İhbar kültürü, manşet kültürü ve olağanüstü hal kültürü birleşince, bir hayat göz göre göre söndü. 

Darbeler devlet aklını sertleştirir. Sertlik önce dili, sonra hukuku, en sonunda da hayatı taşlaştırır. Bu yüzden 27 Mayıs dosyası sadece bir rejim tartışması değildir. Aynı zamanda insanın adalet duygusunun ve vicdanının da nasıl körelebileceğini gözler önüne serer. Merhametsizlik normalleşir. Bir dönemin “normal”i olmuş hoyratlığın bugüne sızan izleri görülmeden de hiçbir “normalleşme” mümkün olmaz. 

Bu hikâye üç sonucu gösteriyor. Birincisi, şiddet içermeyen siyasal jestler özgürlükten mahrum bırakılma gerekçesi olamaz. İkincisi, tutuklama bir tedbirdir; belirsizliğe dönüştüğü an cezaya dönüşür. Üçüncüsü, basın özgürlüğü güçsüzün hayatını koruma sorumluluğuyla birlikte düşünülmedikçe eksik kalır. Tıp için de aynısı geçerli. İnsan mı, prosedürler mi öncelikli? Boynundaki steteskop kadar değeri yoksa insan hayatının, doktorluk mesleğinin ifası, neye yarar?

Vedat Eczacıbaşı’nın ölümü “siyaset üstü” bir yas dersi de verdi. Kimin haklı kimin haksız olduğundan önce şu soruyu bıraktı miras olarak: Devletin gücü yurttaşın ruhunu ve hayatını hoyratça tarumar edebilir mi? Bir kadehin bedeli can olabilir mi? Olmamalıydı. Olduğunda da tarihin sayfasına sadece “olay” değil, “ayıp” da yazıldı.

Bazen bir ülkenin en sert fotoğrafı bir aile albümünün arasından çıkar. Burada da öyle oldu. Babanın dostları, kardeşlerin tercihleri, gazetenin manşeti, valinin kararı ve hastanedeki soğuk muayene, aynı hikâyenin farklı kareleri olarak yan yana dizildi. Hepsi bir araya gelince bir insanın hayatı acı bir şekilde sona erdi. Geriye bir eş ve iki çocuğun hayatı, bir babanın içe kapanmış suskunluğu ve toplumun hafızasına düşen siyah bir not kaldı. 

Tarihle yüzleşmek bu notu görmekti. Vedat Eczacıbaşı’nın hikâyesi “darbe iklimi”nin insanı nasıl çekip aldığına dair somut bir kayıt bıraktı. Siyasetin ve kurumların dili ne kadar sertleşirse, bireyin kırılganlığı da o kadar görünmez olur. O görünmezliğin bedeli ağırdır. Bu bedeli azaltmanın tek yolu ise hukuku öngörülebilir kılmak, gücü sınırlamak ve mesleki etiğini güç ilişkilerinden bağımsız olarak savunabilmektir. 

Bir meyhanede kaldırılan bir kadeh, bir ülkenin demokrasi terbiyesini ölçen turnusol kâğıdı olmamalıydı. Ama oldu. Tekrar olmaması temennisiyle…

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

300x250r
300x250r